İslam, VII. Yüzyılın başlarında yaklaşık yirmi üç yıllık bir süre içinde Hz. Muhammed (s.a.s.)e nazil olan Kuran-ı Kerim ile insanlığa sunulmuş büyük bir dindir. Gelen ayetler bu konuda hem Hz. Peygambere moral ve güç veriyor hem de ona bir yöntem bildiriyordu. Bu yeni din, ezilen, horlanan, baskılara ve haksızlıklara uğrayan insanları her türlü zulümden kurtarmayı ve onları evvela bu dünyada sonra da öbür âlemde huzur ve mutluluğa ulaştırmayı hedefliyordu.[1]
Hz. Peygamber (s.a.s.), büyük gayret ve çabalar göstererek kendisine gelen vahyi Kureyşe kabul ettirmek için Mekkede yaklaşık on üç yıl bıkmadan, usanmadan sabırla çalıştı. Bu çabalarını sürdürürken Hz. Peygamber, peygamberliğinin onuncu yılında kendisine destek olan amcası Ebu Talibi ve eşi Haticeyi kaybetti. Bu iki kayıp onu başka yerlerde faaliyet yapmaya yöneltti. Bu cümleden olarak Sîre kitaplarında bahsi geçen Taif seferi ve Akabe görüşmeleri zikredilebilir. Akabe tepesi civarında Mekkeye dışarıdan gelen hacıların çadırlarını gezen Hz. Peygamber, onları İslama çağırıyor ve kendisine destek olmalarını istiyordu. Bunlar arasında Hz. Peygamber ile akrabalıkları bulunan Hazreç kabilesine mensup altı Medineli erkek bu yeni dini kabul etti.[2]
Birkaç sene içinde olumlu gelişmeler sonucu Hz. Peygamber Medineye hicret etti. O, İslamın kitlelere ulaştırılmasının en etkili yollarından birinin akrabalık olduğunu şu sebepler dolayısıyla anladı diyebiliriz:
1- Hz. Peygamber, Medinelilerin İslamı kabul etmelerinde kendisi ile olan akrabalıklarının olumlu etkilerinin olduğunu görmüştür. Çünkü ilk iman eden altı kişi Hz. Peygamberle akraba olan Hazreç kabilesine mensup idiler.
2- Mekke döneminde de İslamın yayılmasında akrabalığın olumlu katkılarının olduğu açık bir şekilde ortadaydı. Uyarıya kendi akrabasından başlaması emredilen Hz. Peygamber, Mekkede en büyük desteği kendi akrabalarından görmüştür. Müslüman olmadığı halde amcası Ebu Talip, Hz. Peygamberi yıllarca desteklemiştir. Ayrıca Hz. Peygamber, annesi Âmine, eşi Hatice ve halaları tarafından akrabası olan kimselerden büyük destek görmüştür.
3- Arabistan tarihinde de bunun önemli örnekleri bulunmaktadır. Sadece Mekkenin bilinen tarihini dikkate alsak bile, akrabalığın, Mekke yönetiminde söz sahibi olma konusunda ne kadar etkili olduğu hemen anlaşılır. Hz. Peygamberin beşinci kuşaktan dedesi olan Kusay, o sıralarda Mekke yönetimini elinde tutan Huzaa kabilesinin[3]başkanının kızı Hubba ile evlendi. Kusay, eşi Hubbanın kabilesi Huzaa, babasının kabilesi Kureyş ve annesinin kabilesi Kudaanın[4]destekleriyle Mekke yönetimini ele geçirdi diyebiliriz.
Araplar arasında, evliliklerin dostlukları doğurduğunu bilmesi ve İslamın tebliği konusunda bütün bu yaşanan olumsuzluklar, Hz. Peygamberin bu şartlar içinde kabilelerle akrabalık kurup onları İslama yaklaştırma yolunu seçmesini gerekli kılmıştır diyebiliriz. Bu düşünce ve yaklaşım Medine döneminde uygulamaya konuldu. Çünkü Hz. Peygamberin çok eşli bir hayat yaşamasının şartları Medinede gerçekleşmiştir.
Çok eşlilik konusunda Kurana yönelen ve ilgili ayetleri dikkatle inceleyen kimse, Kuranın, bu konuda indiği çağın anlayışının aksine tek eşliliği önerdiğini hemen anlar. Kuranın tek eşliliği teşvik eden ayetleri üzerinde detaylı bir şekilde durmak, bu yazının çerçevesini aşar. Kuran, evliliği sevgi, rahmet, huzur ve sükûnun kaynağı olarak görür.[5]
Hz. Peygamberin evlilik hayatı otuz sekiz yıldır. O, bunun yaklaşık olarak yirmi sekiz yılını tek eşli olarak geçirmiştir. Hz. Peygamberin çok eşliliği ile ilgili bir ayette şöyle buyrulmaktadır: Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allahın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunanları, seninle beraber göç eden amca, hala, dayı ve teyzekızlarını, bir de kendisini mehirsiz olarak Peygambere hibe eden ve Peygamberin de kendisini almayı dilediği inanmış kadını, diğer müminlere değil, sadece sana helal kıldık. Hanımları ve ellerinin altında bulunanlar hakkında müminlere neyi farz kıldığımız, bizim malumumuzdur. Bunu, sana bir zorluk olmasın diye böyle yaptık. Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.[6]
Hz. Peygamber devri toplumunda çok kadınla evlenmeye dayanan akrabalık bağları ve ilişkiler, değişik insan toplulukları arasında dostluk ve ittifak bağlarının oluşması için en etkili vasıtalardan biridir.
Doğup gelişmekte olan İslâmın yayılması ve düşmanlıkların ortadan kaldırılması gayesiyle Hz. Peygamber, Medine döneminde bazı kadınlarla evlenmiştir. Bu amaçla başka kişilere de tavsiyelerde bulunduğu anlaşılmaktadır. Nitekim hicretin altıncı yılında Abdurrahman b. Avfı bir seriyyenin komutanı olarak Dûmetul-Cendele gönderdiği zaman, ona; Eğer sana itaat ederlerse, onların başkanlarının (melik) kızıyla evlen der. Abdurrahman, başında bulunduğu askerî birlikle Dûmetul-Cendele gelir ve halkı[7]İslâmı kabul ettiği için başkanlarının kızı olan Tumadır bint el-Esbağ ile evlenir[8].
Hz. Peygambere sağlanan bu ayrıcalığın nedeni ayetin; Bunu, sana bir zorluk olmasın diye böyle yaptık kısmında açıklanmıştır. Hz. Peygamberin İslamı benimsetme konusunda büyük güçlüklerle karşılaştığını kaynaklardan öğreniyoruz. Medineye hicretten sonra artık bu güçlüklerle karşılaşmaması için çok eşli bir hayat yaşaması önerilmiştir. İslam dinini insanlara kabul ettirmek için o günün şartları içinde böyle bir yol kaldığı anlaşılmaktadır.
Hz. Peygamber ile ona düşmanlık edenler arsında bir dostluk kurma fikri, Olabilir ki Allah, aranızda düşmanlık bulunan kimseler ile sizin aranızda dostluk meydana getirir.[9] Ayetinde ifade edilmiştir. Hz. Peygamberin bu dostluğun nasıl kurulması gerektiğini dönemin sosyal ve tarihi şartlarını da dikkate alarak düşündüğünü söylememiz yanlış olmaz. Hz. Peygamberin evliliklerinin, bunun için atılmış önemli bir adım olduğu anlaşılmaktadır. Yine Kurandan öğrendiğimize göre evlilikler huzur, sükun, sevgi ve rahmet kaynağıdır.[10]
Müslümanlar Medineye hicret ettikten sonra Kureyş, Hz. Peygamberi yine rahat bırakmadı. Düşmanca tavırlarını her geçen gün daha da artırdı. Hz. Peygamber, on üç yıldan beri denediği bütün yollar kapanınca başka çabalarla beraber Kureyşin değişik kollarına mensup beş kadınla evlendi ve böylece Kureyş kabilesinin düşmanlıklarını azaltmayı başardı diyebiliriz.
Bedir savaşından sonra Mekke reisliğini ele geçirmiş olan Ebu Süfyanın kızı Ümmü Habibe ile Hz. Peygamberin evlenmesi, hem çok eski dönemlere giden Haşim oğulları ile Umeyye oğullarının arasındaki düşmanlığı ortadan kaldırmayı hem de Kureyşin İslama yakınlaşmasını sağlamayı kolaylaştırdığı söylenebilir. Dönemin olaylarının canlı şahidi olan İbn Abbas; Olabilir ki Allah, aranızda düşmanlık bulunan kimselerle sizin aranızda dostluk meydana getirir[11] ayetinin, Hz. Peygamberin Ümmü Habibe ile evlenmesi ile ilgili olduğunu söyler.[12]
Diğer yandan Hz. Peygamberin hicretin dördüncü yılında Mahzûm oğulları kabilesine mensup olan Ümmü Seleme ile evlenmesi, bu kabileden inanmayanlarını, Müslümanlara yakınlaştırdı diyebiliriz. Hz. Peygamberin en büyük düşmanlarından biri olan Ebu Cehil, Mahzum oğullarına mensup birisi idi. O, Bedir savaşında öldü. Bu evlilik, Mahzum oğullarıyla olan düşmanlığı azaltmış, hatta yakınlaşmalar meydana getirmiştir. Uhut savaşında Müslümanların savaşı kaybetmelerinde önemli rolü olan meşhur komutan Halit b. el-Velid de bu kabileye mensup bir kimsedir. Halit b. el-Velidin İslamı kabul etmesi, Hz. Peygamberin Ummu Seleme ile evlenmesinden sonradır.[13]
Kureyşın, hem Arap kabileleri hem de komşu milletlerle yakın ilişkileri vardı. Bu sebeplerle Hz. Peygamber, hem Arabistana hem de komşu memleketlere İslam mesajını ulaştırmanın yolunun, Kureyşten geçtiğini ve Kureyşi kendi tarafına çektiği zaman, diğer kabilelerin fazla direnemeyeceklerini tahmin ediyordu diyebiliriz.
Tarih kaynakları, Hz. Peygamberin, Kureyş kabilesinin değişik altı ailesine mensup kadınlarla evlilik yaptığını bildirmektedir.[14] Diğer gelişmelerle birlikte bu evlilikler de Müslümanlarla Kureyş arasındaki buzları eritti ve Hz. Peygamber, hicretin altıncı yılında Hudeybiyede Kureyşle on yıllık bir barış antlaşması yapmayı başardı. Bu İslamın önündeki engellerin kalkmasına çok olumlu katkılar sağladı.
Hudeybiye antlaşmasından sonra Hz. Peygamberin, Kureyş kabilesine mensup hiçbir hanımla evlenmemesi, onun evliliklerinin belli bir siyasî amacının olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Hz. Peygamber, Kureyş kabilesiyle yakınlaşmayı sağlamak için evlilikler yaparken, diğer kabileleri tamamen ihmal etmemiştir. Fakat bu konuda Hudeybiye antlaşmasına kadar asıl hedefin Kureyşle yakınlaşmak olduğu dikkatimizi çekmektedir.
Bedir savaşından sonra, Medinenin batısından geçen ve kuzeye giden Kureyş kervanlarının en işlek ticaret yolu, Müslümanların denetimine geçince Kureyş, artık kuzeye gitmek için Medinenin doğusundan geçen yolu kullanmaya başladı. Hz. Peygamber de askerî harekâtını doğuya yönlendirdi. Bu arada Hz. Peygamberin, bahsettiğimiz bu dönemlerde Medinenin doğu bölgelerinde Necd bölgesinde yaşayan ve Arabistanın en güçlü kabilelerinden biri olan Âmir b. Sasaa kabilesine mensup bir hanım olan Zeyneb bint Huzeyme ile evlendiği anlaşılmaktadır.
Bu evlilikten sonra Amir b. Sasaa kabilesinin İslama ilgisinin arttığı ve bu evlilikten birkaç ay sonra Amir b. Sasaa kabilesinin başkanı, Hz. Peygambere gelerek kabilesine İslamı anlatmaları için öğretmenler göndermesini istediği rivayet edilmiştir. Ancak bu yakınlaşmayı istemeyenler devreye girmiş ve bu kabilenin İslama yaklaşması engellenmiştir. Zaten birkaç ay sonra da Zeynep vefat etmiştir.
Daha sonra Hz. Peygamber, Amir b. Sasaa kabilesine mensup Meymune bint Harisle hicretin yedinci yılının sonlarında evlenmek suretiyle adı geçen kabileyle bozulan ilişkileri tekrar düzeltmek istemiştir diyebiliriz. Amir b. Sasaa heyetinin Huneyn gazvesinden sonra Medineye geldikleri ve bu heyetin içindeki Meymunenin yakın akrabalarının Meymuneyi ziyaret ettikleri konuyla ilgili rivayetlerde genişçe anlatılmaktadır.[15]
Hendek savaşı için düşmanların harekete geçtiği bir devrede, el-Mustalik oğulları da Müslümanlara karşı savaşmak için hazırlıklara başlar ve Kureyşe destek verir. Hz. Peygamber, onlara anî bir baskın yapar ve çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu yüzlerce esir alır.
Esirler arasında bulunan ve kabile başkanının kızı olan Cuveyriyye, Hz. Peygamberin huzuruna giderek ondan esirlikten kurtulmak için ödeyeceği fidye için yardım ister ve İslam dinine girer. Hz. Peygamber, onun fidyesini öder ve ona evlilik teklifinde bulunur. Cuveyriyye bu teklifi kabul edip Hz. Peygamberle evlenince Müslüman askerler, ellerindeki Hz. Peygamberin Cuveyriyye tarafından olan yeni akrabalarını, yani el-Mustalik oğullarının esirlerini serbest bırakırlar. Bu evlilik, Müslümanlarla el-Mustalik oğulları arasındaki düşmanlığı dostluğa dönüştürür.[16] Çok geçmeden bu kabilenin İslamı kabul ettiğini dönemin tarih kaynaklarından öğreniyoruz.
Hicretin yedinci yılında Hz. Peygamberin eşlerinin sayısı dokuzu geçmiştir.[17]Bundan sonra Hz. Peygamberin evlenmediği anlaşılmaktadır. Çünkü evliliklerden beklenen sonuçlar gerçekleşmiş, İslamın önünde ciddi bir engel kalmamış ve bu yeni dinin büyük kitleler tarafından kabul edileceği fark edilmiştir. Artık bundan sonra Hz. Peygamberin evlenmesine ihtiyaç kalmamıştır. Zaten bu sıralarda indiği anlaşılan bir ayette de Bundan sonra artık kadınlarla evlenmen sana helal değildir....[18] diye buyrulmaktadır.
Dipnot
* D.E.Ü. İslam Tarihi Öğretim Üyesi/İZMİR
[1]- Yunus (10), 62-65.
[2]- Hz. Peygamberin dedesi Abdulmuttalibin annesi Medineli Selma, Hazreç kabilesine mensuptur.
[3]- Mekke yönetimi Huzaadan önce Amalika kabilesinde idi. Huzaalılardan Rebia b. Harise, Cürhümlülerin başkanının kızı Fuhayra ile evlendi. Bu evlilikten doğan Amr, Mekke yönetimini her iki kabileden aldığı destekle ele geçirdi.
[4]- Kusayın annesi Fatıma, Kureyşli Kilapla evlenir, Kusay bu evlilikten olur. Kusay küçükken babası Kilap ölünce Fatıma, Kudaa kabilesinden bir erkekle evlendi. Kusay bu kabile arasında büyüdü. Gençliğinde Mekkeye geldi ve Hubba ile evlendi.
[5]- Rum (30),21.
[6]- Ahzab (33), 50.
[7]- el-Vâkıdî, bu topluluğun Kelb kabilesi olduğunu ve İslâmı kabul ettiklerini kaydeder. Bkz. el-Vâkıdî, el-Meğâzî, II, 561-562.
[8]- el-Belâzurî, Ensâb, I, 378; et-Taberî, Târîh, II, 642.
[9]- Mümtehine (60), 7.
[10]- Rum (30), 21.
[11]- Mumtehine(60),7.
[12]- el-Ferrâ, Maanil-Kuran, III, 150; İbn Habîb, el-Muhabbar, 88-89; el-Belâzurî, Ensâb, I, 439; Rıza Savaş, Hz.Muhammed Devrinde Kadın, s.196.
[13]- Mustafa Fayda, Allahın Kılıcı Halit b. Velid, İstanbul 1990, s.120
[14]- İbn Sad, et-Tabakat,VIII,219.
[15]- İbn Sad, et-Tabakat,I,309-311; Mustafa Fayda, Amir b. Sasaa, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
[16]- İbn Sad, et-Tabakât, II, 63-65, VIII, 116-117; İbn Habîb, el-Muhabbar, 89-90.
[17]- Bu rakam, Hz.Peygamberin geçici süre ile bulundurduğu ve hürriyete kavuşturduğu iki cariyesi hariç tutularak belirlenmiştir.
[18]- Ahzab(33),52.